AHMET ÖZHAN
Atatürk Kültür Merkezi
Kent, Sanat ve Mimari
Atatürk Kültür Merkezi’nin büyük zorluklarla gerçekleştirilen ve uzun süren (1956-1977) yapım öyküsü altmış yıl sonra bugün yakın tarihin deneyimleri ışığında yeni bir aşamaya ulaştı.
Dr. Hayati Tabanlıoğlu’nun zamanının mimari anlayışını her anlamda yansıttığı yapı, özellikle bir Türk mimarın tasarımı olan az sayıda yapıdan biriydi.
Uzun yıllar sanata ve kente hizmet etmiş bir değer olarak, döneminde Avrupa’da inşa edilen yapıların sahip olduğu alt yapı ve donanıma sahip olan Atatürk Kültür Merkezi, önemli bir Modern Mimari örneği olmasına rağmen, bulunduğu koşullarda, yaklaşık on yıl çıplak kalmış, çok yıpranmış, 2017 itibarıyla inşaai olarak varlığını sürdürmesinin mümkün olmadığı tespit edilmiştir.
60 yıl sonunda her yapı gibi yıpranmış ve aynı zamanda işlevi bağlamında ihtiyaçların değişmiş olmasıyla, yeni dünya gerçeği içinde çağdaş imkanlarla yapının yeniden varolmasının alternatifleri aranmıştır.
20.yy. yapılarının korunmaları ile ilgili net prensipler ancak çok yakın bir zamanda tartışılmaya başlandı. Bu akademik değerler yeterince tartışılmadığı ve yerine oturmadığı için, bugün dünyada pek çok ülkede çok daha eski binalar hayatta kalırken, 1960’ın binaları yıkılıyor.
"60’ların mimarisini bugün nasıl ele almalıyız?" sorusuna cevap ararken, çağdaş sanat, mimari ve kentsel anlayışın bir arada ele alındığı, teknik altyapısı ve güncel ihtiyaçlara cevap veren mekan yaklaşımıyla yeni İstanbul AKM projesi, öncülü olan projelerden devralmış olduğu estetik, fiziki ve sosyal değerlerini korumaya özen gösterdi.
Bireysel deneyimlerle özelleşen, kent hafızasındaki özgün yeri ile İstanbulluların bir bölümü için, Cuma akşamları ya da Cumartesi veya Pazar sabahları, klasik batı ya da Türk müziği konserleri, ya da festivallerde izlenme fırsatı yakalanan uluslararası opera, bale, tiyatro performansları iken, kimileri için sadece önünde buluşulan şehrin mihenk noktası olan İstanbul AKM'nin yepyeni bir proje olarak ele alınması mümkün olamazdı.
Bununla birlikte, yeni kültür yapısı, herkese açık olmayı önceleyen, "kentin ve kentlinin içinden geçtiği" bir anlayışla, geçen yüzyıla ait elitist ve kapalı tavrını geride bırakarak, farklı ortak amaçlara karşılık verecek şekilde kazanılmalıydı.
Bir rekonstrüksiyon olarak ele aldığınızda da, güncellemek kaçınılmazdı. 1969'ta açılışı yapılan ilk yapının geçirdiği yangından sonra yeniden yapımıyla tekrar görevlendirilen Hayati Tabanlıoğlu da, aradan geçen yedi yılda değişen üretim imkanları ve kültür-performans ihtiyaçlarına uygun revizyonu ikinci kez inşa edilen İstanbul AKM'nin mimarisine aktarmıştı.
Bu tür kompleks işlevleri yerine getiren tüm yapılar gibi, bir opera binası için asıl mesele görünenin ardındaki o karmaşık sahne sistemleri ve mekanlar arası ilişkilerdir. Bizlerin izleyici olarak deneylediği ön kısım ise salon ve sahne; bu alanda da yakalanması gereken en önemli değer doğal akustik ve konforlu görüş açıları olmakla birlikte, karmaşık ve doğru çözümlenmesi hayati olan o besleyici damarlar, arkadaki dev sistem doğru ve iyi çalışmazsa performanslar gerçekleşemez.
Dünyanın en nitelikli kültür merkezleri arasında yer alacak İstanbul AKM, hem işletme mantığı hem de mimarı bağlamda, bir kentsel model olarak tasarlandı. İstanbul’un ve Türkiye’nin en yoğun kentsel hareketini barındıran Taksim'de, Meydanın sınırını tespit eden eski yapıya, yeni projede, Gezi Parkı yönünde eklemlenen kültür birimlerinin bir araya gelmesiyle oluşan aksla da, gündelik ve kültürel yaşama yeni bir rota katıyor.
Kütle ölçeği, oranları ve cephe tasarımına referansla, eski AKM’in yükseklik sınırı korunarak ele alınan ana Opera binası, eski otopark alanınıda en etkin bir biçimde konumlandırılan ve halkın yoğun olarak kullanabileceği koşulları sağlayan ek yapılarıyla da birlikte, saygın opera binalarından biri olmanın yanısıra, Taksim Meydanının canlanması fikri ile birlikte, 21’inci yüzyıl kültür yapısı olarak tasarlandı.
İki bölüm olarak ele alınan binanın ilki, eski AKM’nin olduğu lokasyonda yer alan, sembolik ve kentsel hafıza değerini koruyan ana opera sahnesi; diğeri ise Mete Caddesi boyunca buna eklemlenen, sosyal, sanatsal ve kültürel performanslara hizmet verecek mekanların bir araya gelmesiyle kurgulanan, ve kentsel akışı canlandıracak ikincil fonksiyonların yerleştiği, bir kültür sokağı olarak Atatürk Kitaplığına ve Teknik Üniversiteye doğru uzayan, hatta Nişantaşı'na kadar sirayet edecek yeni yapılanma.
Kentsel bağlamda olduğu gibi, projenin malzeme ve işlev bağlamında da sürdürülebilir olması hedeflendi; salonlar, sahne, sahne arkası, ses, akustik, aydınlatma, elektro mekanik donanım, güvenlik, ısıtma, soğutma, havalandırma gibi tüm işlevler ve birimlerde, ve cephesinden itibaren her noktasında kullanılan çağdaş teknoloji ve sistemler, malzeme ve organizasyonla, uzun yıllar ve yüksek nitelikli hizmet vermeyi sürdürebilecek olan yapıda, gün ışığından optimum yararlanarak aynı zamanda enerjiden tasarruf edilmesi planlandı.
Günümüz endüstrisinin sağladığı imkanlarla üretilen malzemelerin, teknik cam başta olmak üzere, kullanımı sayesinde binanın etkinlik ve verimliliği arttırıldı. AKM'nin yeniden sanat hayatına katılmasının sağlayacağı tartışmasız kültür getirisinin yanı sıra ilk inşa edildiği dönemde birçok malzemesinin yurt dışından getirildiği yapıdaTürkiye'nin bugün ulaştığı üretim kapasitesi sayesinde, yerli ürünlerve doğal yerel malzemeler uygulanması konusu ise, bir gösterge olması bağlamında da ayrıca değerli.
Merkezde ana salonu taşıyan yapıyla birlikte yeni kültür merkezi yapılanmasının, en geniş çağrışımlarımla, konuyla ilgili mimarlıktan kent planlamaya, restorasyondan felsefeye, sanat tarihinden sosyolojiye bir çok disiplinden profesyonelin değerlendirmesine açık bir “vaka” olacağı açıktır.
Mesleğin icrasında mimar, imkan ve ihtimalleri, eldeki tüm verileri analitik bir bakışla optimum çözümü üretmek üzere değerlendiren ve nasıl yapılacağı konusunda birkimini verilerle harmanlayarak, karar mercilerinin onayı ile kente aktaran bir aracı, tasarımın ötesinde, çok kapsamlı ve karmaşık bir süreci yürüten bir koordinatör, orkestra şefidir. Yapının havalandırması, iklimlendirilmesi, sirkülasyonu ile ekonomik anlamda yapım ve işletme maliyetlerinin düşünülmesi gibi temel çözümlemelerin yanısıra, özellikle yapının çoklu fonksiyonları göz önünde bulundurulduğunda, mimarın koordinasyonu çerçevesine sığmayan bir konu ise işletme modelidir; bakım ve onarımdan yapının bir kültür işletmesi olmasına Hayati Tabanlıoğlu'nun da yangından sonra özellikle vurguladığı gibi bu kapsamda bir kamu yapısının disiplinlerarası bir yaklaşımla koordine edilmesi yararlı olacaktır.
Tasarım sürecinde yararlanabildiğimiz software imkanlarından, mühendisliğin sunduğu çözümlemelere kadar, 20. Yüzyılda olduğundan çok daha fazla imkana sahip olduğumuz 21. yüzyılda, kapasite ve nitelik açısından olduğu kadar, çevreyle ve toplumla da barışık bir tasarım olduğunu düşündüğüm İstanbul AKM, umarım yeni haliyle sanatçı ve izleyicilerinin olduğu kadar, çok geniş çevrelerin yoğun kullandığı bir mekan ve çevre oluşturur.